30 Ağustos, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı Türk Milleti’nin canını, malını, namusunu, varını yoğunu ve bütün gücünü ortaya koyarak kurtuluş mücadelesi ile düşman kuvvetlerini tamamen ülkeden çıkararak vatanını kurtaran zaferin adıdır. Türkiye’nin geleceği için binlerce şehidin, milli birlik ve beraberlik ruhu içinde canları pahasına, özgürlük ve bağımsızlık meşalesinin sonsuza dek sönmemek üzere yakıldığı büyük bir zaferdir.
O dönemin şartlarını yaşamayan, özünde hissetmeyen ve önemini bilmeyen 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlayamaz. Bu toprakların, 1918-1922’de emperyalist işgale uğrayıp elimizden çıktığını, 1921’de Sakarya Zaferi ve 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile yeniden vatan yapıldığını bilmeyenler 30 Ağustos Zafer Bayramınıkutlayamaz.
Büyük zafer nasıl kazanıldı ve zafer öncesi neler yaşandı? 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı anlamak için bunları bilmek gerekir. Zafer öncesi Türk Ordusu, 23 Ağustos-12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı’yla Yunan orduları gerilemek zorunda kalmıştır.Uzun zamandır Türk Ordularının elde ettiği ilk başarı olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Sakarya Savaşı’ndan sonraki başarısı nedeniyle Mustafa Kemal’e mareşal ve gazi unvanları verilmiştir. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordusunun ve diğer işgalci güçlerin topraklardan atılma kararı alınmıştır.
Sad planı adı verilen taarruz planı Ocak ve Nisan aylarında iki kez ertelenmiştir. TBMM’nin 20 Temmuz 1922’deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa taarruz kararını Haziran ayının ortalarında almıştır. Bu karardan sadece Batı Cephe Komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa’nın bilgisi olmuştur.Taarruzun hazırlıkları tam anlamıyla zor şartlarda Ağustos ayında tamamlanmıştır.
Büyük Taarruz, Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu’dan atmak için düşünülüp planlanan gizli bir harekâttır. Mustafa Kemal Paşa, 6 Ağustos 1922’de Batı Cephe Komutanı İsmet Paşa’ya ordularına gizli olarak hazırlanması emrini ve 20 Ağustos 1922’de saat 16.00’da geldiği Akşehir karargâhından 26 Ağustos sabahı düşmana taarruz emrini vermiştir. Bütün harekât gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edecekler şekilde tertip alınmıştır. Batı cephesinin kuzey ve güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırılmıştır. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu topraklarına getirilmiştir. 24Ağustos’ta karargâh Akşehir’den taarruz cephe gerisindeki Şuhut kasabasına, 25 Ağustos’ta muharebenin idare edileceği Çadırlı Ordugâha nakledilmiştir. Türk ordusunun, Afyon Kocatepe’den başlattığı Büyük Taarruz, taarruz birlikleri gece savaş düzeni almış beklerken, saat 04.00’te Başkomutan Mustafa Kemal ve İsmet Paşa, atlarına binmiş Afyon-Kocatepe’deki gözetleme yerine ulaşmışlardır.
26 Ağustos sabahı, cesaret ve inançla zafere giden yol saat 05.30’da Türk topçu ateşi ile düşmana taarruz başlamış, ardından süngü savaşları yaşanmıştır. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirilmiş ve 30 Ağustos’ta düşman çember içine alınmıştır. 4 gün süren taarruz boyunca Yunan kuvvetleri dağıtılmış ve çoğu esir alınmış ve kalan Yunan kuvvetleri İzmir’e çekilmiştir. Tasavvur edildiği gibi 5 gün içinde Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin imha edilmesi ile kesin netice alınmış ve Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu zafer, Anadolu’yu yeniden vatan yapmış, bir milleti bağımsızlığa kavuşturmuş ve tarihe altın harflerle yazılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül’de Uşak’ın Eşme İlçesi’ne bağlı Takmak Köyü yakınlarında Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Kurmay Başkanı General Asım Gündüz ile birlikte gölgesinde oturduğu bir meşe ağacının altında karargâh subaylarından Şükrü Ali Bey’e “Batı Cephesi Kumandanlığı” antetli bir kağıda “Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri.” sözleri ile biten tarihî emrini yazdırmış ve hedefi göstermiştir.
Kahraman ordu, Yunan Ordusu’nun peşinden 9 Eylül günü İzmir’e ulaşmıştır. Kenti işgalden kurtarmış, düşmanı denize dökmüş veTürk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiştir. Bu savaş, Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırılmıştır. Kahraman Mehmetçik, bütün yokluğa rağmen yüreğindeki cesaret ve inançla kanının son damlasına kadar mücadele etmiş ve 30 Ağustos günü zafer Mehmetçiğin olmuştur.
30 Ağustos Zafer Bayramı, 26 Ağustos 1922’de Afyon Kocatepe’de başlayıp, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün başkumandanlığında emperyalist devletlere karşı savaşarak kazanılan Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanan Büyük Taarruzu anmak için Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde her yıl 30 Ağustos günü kutlanan resmi ve ulusal bir bayramıdır.İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos ülke topraklarının geri alındığı günü temsil etmektedir.
30 Ağustos Zafer Bayramı, ilk kez 1924’te Dumlupınar’da Afyon-Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in katıldığı bir törenle “Başkumandan Zaferi” adıyla kutlanmış ve yaptığı konuşmada;“Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi.Ulusun bütün varlığı ile bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi. 30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır.Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulus’unun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.”
Çal Köyü’nde gerçekleşen ilk törende millî ruhun canlı tutulmasının önemini vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi’nin temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmıştır.Nutuk’ta ise Büyük Taarruzu; “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.” sözleri ile zaferin büyüklüğünü, önemini ve anlamını belirtmiştir.
Falih Rıfkı ATAY ise 30 Ağustos Zafer Bayramını;“Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz. “diye ifade etmiştir.
1926’dan itibaren “Zafer Bayramı” olarak kutlanmıştır. 1 Nisan 1926’da kabul edilen Zafer Bayramı Kanunu’nda 30 Ağustos Başkumandan Muharebesi gününün Cumhuriyet Ordu ve Donanmasının Zafer Bayramı olduğu, her yıl dönümünde bu bayram gününün Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtilmiştir.
Hava Kuvvetlerinin ülke savunmasında önemli bir yeri olması nedeniyle, Tayyare Cemiyeti’de 30 Ağustos tarihini “Tayyare Bayramı” olarak adlandırmıştır.30 Ağustos Zafer Bayramı, özellikle 1960’lardan itibaren daha kapsamlı ve katılımlı bir şekilde kutlamaya başlanmıştır. 30 Ağustos, zaferi kazanan Türk askeri için ayrı bir önemi ve anlamı vardır. Bu bağlamda; askeri okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gün, ayrıca tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihten geçerli olmuştur.
Güçlü Ordu neden önemlidir?
Asya ve Avrupa arasındaki enerji koridoru üzerinde olması ve Orta Doğu yer altı enerji ve petrol kaynakları, Suriye, Irak ile İran’a olan sınırları Türkiye’yi vazgeçilmez ülke yapmaktadır. Petrol ve Enerji kaynakları dünyada tarih boyunca savaşlara neden olmuştur/olmaktadır.Coğrafi olarak etrafında önemli denizleri barındıran ülkemiz, İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Karadeniz ülkeleri ve Rusya’nın soğuk ve geniş ovalarından, güneyin sıcak ve engin okyanuslarına açılan labirentin tek çıkış kapısı olup, stratejik önemi ve jeopolitik durumu dikkate alındığında bölgede hassas bir denge unsurudur.
Suriye, Irak ve İran bölgesindeki IŞİD, PKK, PYD/YPG terör unsurları ile mücadele 1984’den itibaren sürmekte olup, mücadelede ekonomik, siyasi, politik ve askeri gücünü kullanmıştır. Suriye bölgesinde başlatılan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtı, gelecek günlerde Fırat’ın Doğu’suna yapılacak harekât ülkemizin güvenliği açısından önemlidir.
İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya gibi ülkelerin Doğu Akdeniz’deki enerji merkezli faaliyetleri, bölgeye sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya uluslararası enerji şirketlerinin girişimleri ülkemiz açısından gelecekte büyük sorunlar teşkil edecektir. Etrafımızdaki terör ile mücadele, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege Denizi’ndeki hak menfaatlerimizi korumak,ancak “Güçlü Ordu” ile gerçekleştirilebilinir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü bir devlet olarak varlığını sürdürebilmesi güçlü bir askeri yapılanmaktan geçmektedir. O nedenle “Güçlü Ordu” ve “Güçlü Türkiye”birbirinden ayrılamayacak derece bağımlı kavramlardır.Devlet güçlü olursa orduda bu doğrultuda güçlenir. Ordu güçlü olursa o zaman uluslararası alandaki devletler arası büyük oyunlarda Türkiye Cumhuriyeti daha etkin ve güçlü bir konuma sahip olacaktır. Ordusunun gücü kırılan devletler giderek küçülecek ve emperyalist devletlerin birer sömürge yönetimi olarak denetimi altında hareket edecekler, isteklerine boyun eğecek ve parçalanmaya kadar gidebilecektir.
Ülkemizin bulunduğu topraklar üzerinde tarihi emellerini gerçekleştirmek isteyen emperyalist devletler, özellikle son dönemlerde hem Türk devletine hem de Türk ordusuna karşı çeşitli manevralar ile yıpratma girişimlerine bulunmuşlardır. Ordu güçlü olursa ülke güçlü olur. Eğer orduyu siyasallaştırırsanız güçsüzleştirirsiniz, ülke de güçsüzleşir. Dünyanın merkezi coğrafyasında tarih sahnesine çıkmış olan Türk Ulus’unun varlığını koruyabilmesi ve yoluna devam edebilmesi için güçlü ordu ve güçlü devlet kaçınılmazdır.
Ulus devlet yapısını ortadan kaldırmak isteyen emperyalist devletler, Türk Ordusunu küçültülerek tasfiye etmeye çalıştığı gözlenmektedir. Türkiye için güçlü devlet olmanın yolu, ordumuzu yıpratmadan ve siyasete alet etmeden kuruluş felsefesine bağlı olarak güçlü konumda tutmaktır. “Güçlü Ordu, Güçlü Devlet”birbirini tamamlayan unsurlardır. “Güçlü Ordu yoksa Güçlü Türkiye”de yoktur.“Memleketimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır” öngörüsü ile ATATÜRK orduya güvenini belirtmiştir.
Siyasi ideoloji ve düşüncelerin etkisinden kalmadan toplum olarak kendi kendimize şunu sormamız gerekir. Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı şu an nasıl bir ülkede yaşardık? sorusunun cevabı şüphesiz ki, bu topraklar vatan toprağı olarak elimizde olmayacaktır. Sakarya, Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi ile bu topraklar yeniden vatan yapılmıştır. Bu gün bu topraklarda hür, özgür ve bağımsız olarak bütün kazanımlarımız ile yaşamamızı 30 Ağustos’a borçlu olduğumuzu bilmek bir vatandaşlık borcudur.
Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının 97 yıl önce kazandığı Büyük Zaferi’in yıl dönümünde “30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI”nı dünya var oldukça Türk Milleti varlığından, birliğinden ve tam bağımsızlığından asla taviz vermeden, ulusça anlamını, önemini, o dönemi yaşayarak ve hissederek büyük onur, gurur, mutluluk, saygı ve sevgi,coşku ile kutlayacağız. Türkiye Cumhuriyeti’nin emanet edildiği gençlere kurtuluşu ve kuruluşunu sağlayan bayramları unutturmayacağız, unutmayacağız.
İşgal edilmiş topraklardan genç bir Cumhuriyet kuran ve kurtuluşumuzu sağlayan başta Ebedi Başkomutan Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, bu zaferi bize armağan eden kurtuluş mücadelemizin bütün kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğü, birlik ve beraberliği, bağımsızlığı, vatan ve Bayrak için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi sevgi, saygı, rahmet, şükran ve minnetle anıyoruz.